İnsanı bir kültür yaratıcısı, yapımcısı olarak ele alan etnolojinin birçok konuları arasında etnografya ve folklor da yer almaktadır. Her iki kelimenin de kökeni Yunanca’dan gelmektedir. Ethnos= (halk), graphein =(tasvir etmek, çizmek); folk (halk), lore =(bilim)[1] olmak üzere türetilmiştir bu kavramlar. Etnolojide halk kültürleriyle uğraştığına göre, her iki bilim kolu onun içinde yer alıyor. Gerek köken bakımından gerekse türeyişleri aynı konuları kapsıyor. O da halk oluyor. Aralarında köken ve türeyiş yönünden benzerlikler, yaklaşımlar olmasına rağmen, tanımlarında bazı ayrıcalıklar vardır.
Etnografya; çeşitli halkların yaşama tarzlarını, düşüncelerini, yaratmış oldukları maddi ve manevi kültür ögelerini sistemli bir şekilde tasvir eder[2]. Etnolojinin bir dalı olan etnografyaya "Tasviri Etnoloji"de denmektedir. Kısaca etnografya çeşitli halkların yaşamını tasvire çalışmaktadır.
Folklor ise, "Belli bir ülkede yaşayan halkın geleneklerini, adetlerini inanmalarını, törelerini, oyunlarını, masallarını, türkülerini, geleneksel tiyatrosunu, halk hekimliğini, el sanatlarını, konut yapımını vs. inceleyen bilim koludur[3]. Folklor’a "Bölgesel Etnoloji" de denilebilir. Bu anlamda özellikle, "Avrupa halk kültürlerini, halk yaşamını araştırma" adı altında da incelemeler yapan bir disiplin olarak kabul edilmektedir. Etnoloji ile yakın ilişkisi göz önünde bulundurulursa onun bir uzmanlık dalı olduğu görülür.
Bu tanımlardan da şu sonuca varmak mümkündür: Folklor, ulusal bir nitelik ve nicelik taşımakta. Etnografya ise, kesinlikle olmasa bile uluslararası bir özelliği taşımaktadır. Biri tasviri olgularla uğraşır, diğeri ise bölgesel kültürleri inceler. Yukarıda da değindiğimiz gibi, folklor sadece ne bir müzik, ne de bir oyun koludur. Onları da içine alır, ama bir kültür bütünlüğü içinde inceler ve değerlendirmesini yapar.
Çağımızda ayrı ayrı bilimler, her ülke içinde ve uluslar arası ölçüde işbirliğini kolaylaştırmak amacıyla, örgütlenmeye doğru gitmektedirler. Bu nedenle meydana gelen kümelerde "halkbilim ve etnografya" antropoloji-etnoloji bilimleri arasında ve etnoloji bölümünde yer almıştır.
Yakın bir zamana kadar etnoloji deyimi ile Batı uygarlığının dışında kalan sömürge ya da az gelişmiş ülkelerin halklarının çeşitli kültürlerini bir bütün olarak ele alıp inceleyen bilim kolu anlaşılırdı. Folklor kelimesi ile de Batı düzeyi içinde bulunan toplumların çeşitli yaşam koşullarını, edebiyat ve sanat ürünlerini, gelenek-göreneklerini, efsanelerini, kısaca sözlü edebiyatını inceleyen bilim dalı anlatılmak istenirdi.
Çağımızın bilim adamları, bilim tarafsızlığı ve objektifliği yönünden sosyal ve toplumsal olguları araştıran bilimlerin toplumların bulundukları coğrafi ve kültür çevrelerine göre sınıflara ayırmanın zararlarını görmüşlerdir. Ve bu erekle de etnoloji, etnografya ve folklor deyimlerinin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu görüşünde birleşmişlerdir.
İster endüstri düzeyinde, isterse geri basamakta bir toplum olsun her ikisinin kültür değerlerinin incelenmesi, sonuçlandırılması sözü geçen bilim kollarının ve etnolojinin konusudur, onun kapsamına girer.
Araştırma Yöntemleri Folklorik ve etnografik ürünleri doğru bir biçimde ve sistemli olarak saptamak gerekir. Böylece elde edilecek sonuçlar o ulusun kişiliğini, karakterini, düşünüş tarzını, zevk ve duygusal yönünü; özellikle ulusal ve sosyal yapısını ortaya koyacaktır. Çünkü etnografya ve folklor, ulusların temel unsuru olan halklarının kültürünü, kısaca maddi ve manevi değerlerini ortaya koyar. Bunlar ulusal varlığımızın garanti belgeleridir. Ulusal birlik ve dayanışmada, gelecek soyun eğitiminde, sözü edilen değerlerin etkin rolleri olacağından asla kuşkumuz olmamalıdır. Bu nedenle, durmadan ilerleyen tekniğin ve bilimin her şeyi altüst ettiği çağımızda, kültür değerlerimizin bilimsel yöntemlerle toplanıp, müze ve arşivlerimizde değerlendirilmelerini yapılması bir zorunluluktur.
Bunun için yapılacak araştırmalarda yöntem çok önemli bir sorundur.. Diğer sosyal bilim kollarında olduğu gibi etnografya ve folklor da doğru olarak saptanmış gözlem ve iyi tasvir edilmiş materyale dayanmaktadır. Bu yöntemin dışında toplanmış bilgi ve malzemenin ilmi yönden hiçbir değeri yoktur.
Halk yaşamının gözlem ve tasviri kolay bir konu değildir. Basit ve önceden bilinir fikrine saplanmak yanlış bir tutkudur. Çünkü her toplumsal olay gibi etnografya ve folklor ürünlerinin sistemli bir biçimde ortaya konması için, araştırmacıların bu alanda uzmanlaşmış olması gerekir. Başka söyleyişle, araştırmacı bilgi, yöntem ve halk psikolojisi ile halk yaşamının özelliklerine sahip olması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
Öyle olaylar vardır ki, günlük yaşantımıza karışmış olduklarından, her gördüğümüz, yaşadığımız bu olayların varlığını büyük bir dikkat ve güç harcamadan birbirinden ayırmak çok zordur. Bu nedenle birçok olay gözlerimizden kaçabilir. Bunun için önceden hazırlıklı olmak, denenmiş ve uygulanmış ilmi yöntemlere başvurmak yerinde olur.
Yukarıdan buyana sözünü ettiğimiz araştırmalarda dikkat edilmesi gereken önemli noktaları şöylece özetleyebiliriz: 1. Konunun iyi seçilmesi, ne yapmak istediğimizin önceden saptanması. 2. Elde edilecek verilerin olduğu gibi aktarılması. Başka söyleyişle, onların yersel anlatılış tarzları ile özelliklerinin korunması. 3. Araştırmanın kesinlikle sahada yapılması. Sahanın ve çevre kültür ilişkilerinin bilinmesi. Kulaktan dolma derlemeler daima yanlış ve eksik olacağından, araştırıcının toplumda doğrudan doğruya ilişki kurması ve kültürün içinde bulunması gereklidir. 4. Bu tür araştırmalarda olaylar, yapma olarak değil, doğal olarak ele alınmalıdır. Örneğin bir düğün seremonisini incelerken düğün olmadığı halde, onun olduğunu kabul ederek ve bazı kişilerin belleme yetilerine güvenerek elde edecekleri bilgiler tutarsızdır. 5. Aynı tür olayların ayrıntıları çok önemsiz olsa da saptanmalıdır. 6. Folklorik olayların doğuşu, hiçbir zaman yadsınmamalıdır. Onlar hakkındaki söylentiler, mitler araştırılmalı. 7. Dini ya da büyüsel değer taşıyan unsurlar bulunup, kökenlerine inilmeli. 8. Bilgisinden yararlanılacak rehberler sınıflara ayrılmalı. Rehberin söyledikleri birbiriyle karşılaştırılmalı. 9. Araştırmacı gözlemini yaptığı konularda kendi anlayış ya da inanışına uysun diye kişisel düşünce ve duygularını belirtmekten kaçınmalı. 10. Sahanın insanları ile iyi anlaşması, onların güvenini kazanması ön koşuldur. Bunun için de, hiç olmazsa biraz onların yaşantısını yaşaması gereklidir. 11. Yersel deyişlerin bilinmesi de zorunludur araştırmacı için. Bölgesel dili tam anlamıyla, tüm incelikleri ile bilmeyen araştırıcının gözlem ve incelemeleri hatalı ve noksan olur. 12. Karşısında bulunan kişilerin sosyal ve kültürel durumlarına göre en uygun yöntem ve davranış tarzı seçilmelidir. 13. Elde edilecek verilerin değerlendirilmesinde araştırıcı objektif olmalı. Örneğin falcılığı araştıran bir uzmanın bunun yanlış olduğunu önceden söylemesi ya da batıl olduğunu belirtmesi çok tehlikelidir. 14. Folklorik ürünler tasvir edilirken açık bir anlatış gerekir. 15. İncelemesi yapılacak çevre hakkında önceden bilgi sahibi olmak, varsa konuya ilişkin kaynaklardan yararlanmak, çevreye uygun çalışma planı hazırlamak ve sahada bilgi ve beceri üstünlüğünü taşımak en başta gelen görevlerdendir.
Sonuç Bir makalenin kapsamında bu denli sayısız olguları yazmanın zorluğu ortadadır. Tam yetkin uğraşı ancak başka bir çalışma ile yerine getirilebilir. Bu da şimdilik söz konusu değildir. Uzun bir zaman gerektirir. Biz, yine de bu konudaki görüşlerimizi kısaca belirtmenin yararını umuyoruz. İnsan toplumsal bir varlıktır. Diğer canlı varlıklardan üstünlüğü yaratmak, keşfetmek, icat etmek olanağında ve bunun temeli olan düşünmesinde, hayal kurmasında ve bilmesindedir. Toplumların ilerleyebilmesi, başarıları, içinde yetiştirdiği kişilere bağlıdır. Kişinin ilerleyebilmesi, uygarlık yaratabilmesi ise; yarattığını, bulduğunu toplamasında, geleceğe geçirebilmesindedir. Şayet insan, konuştukları, söyledikleri ile kalsa, yalnızca konuştukları ile eğitilse, öğrense, sözleriyle hatırlansa idi; geçmişlerin anlaşılması ne denli zorlaşırdı. Eğer bildiklerimiz, yaptıklarımız ardımızdan gömülse idi, insanlığın her soyu işe yeniden başlamak zorunda kalmayacak mıydı? Bu nedenledir ki uygarlığın, sanatın meydana gelmesi ancak ve ancak birikmiş, biriktirilmiş güçler sayesinde mümkündür. Toplumsallığı olan insanla hayvan arasındaki asıl ayrıcalık bu biriktirme ve nakletme tarzında görülür. Biz, her çağında özgürlüğü uğruna hiçbir tehlikeden kaçınmayan yüce bir ulus olarak, kültürümüzü yabancılardan ayırt edip, öz benliğimizi, karakterimizi, düşünüş biçimimizi, zevk ve duygusal yönümüzü, kısaca ulusal ve sosyal yapımızı ortaya çıkarmada başarıya ulaşabilirsek, işte o zaman unutulmaya, yok olmaya karşı giriştiğimiz savaşın başarısını göreceğiz. Bu başarıyı elde etmemiz için bize kaynak olacak asıl yer Anadolu’muz ve O’nun içindeki halkımız olacaktır. F.G. Lorca’nın da belirtmiş olduğu gibi, "Sanatına, sanat eserlerine, sanatçısına, kısaca kültürüne sahip çıkmayan ve onları desteklemeyen bir ulus; ölmüş değilse bile ölmek üzeredir"
http://kanalkultur.com
* Halkevleri Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 71, Eylül 1972[1] Sedat Veyis Örnek, Etnoloji Sözlüğü, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, [2] a.g.e., s. 80 [3] a.g.e., s. 88
Bkz. Sabri Çakır: Üretimden Tüketime İnsan-Kültür ve Toplum Yazıları. Fakülte Kitabevi Yayınları: 92, Isparta 2008, 400 S., ISBN 978-975-7135-83-8
|