UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine alınan, binyıllardır uğruna savaşılan Troia, bugün de tarihi önemi ve güzelliğiyle pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
İki kıtayı (Avrupa ve Asya) ve iki denizi (Akdeniz ve Karadeniz) birleştiren önemli konumu nedeniyle Çanakkale Boğazı binyıllardır pekçok savaşa şahitlik etmiştir. Anadolulu ozan Homeros’un ölümsüz eseri İlyada Destanı’nda anlattığı, M.Ö. 1180’de yapıldığı kabul edilen Troia Savaşı’ndan 1915 yılındaki Çanakkale Savaşları ve 1. Dünya Savaşı’na kadar amaç hep aynı olmuştur: Çanakkale Boğazı’nı kontrol ederek Doğu ve Batı’ya hükmetme. Boğazı kontrol eden önemli jeopolitik konumu nedeniyle zenginleşen Troia kentini ele geçirmek için verilen savaşlar destanlara da konu olmuştur. Ancak binyıllar içinde harabeye dönüşen kentin tam olarak nerede olduğu unutulmuştur. Özellikle Ortaçağ’dan sonra İlyada Destanı’nın tüm Avrupa’da yeniden okunmaya başlanması nedeniyle, pek çok araştırmacı, kenti bulmak için yüzyıllar boyunca Çanakkale bölgesini ve boğazı ziyaret etmiştir. Bu arama sonuçları nihayet 1868 yılında bölgeyi ziyaret eden Homeros hayranı, zengin işadamı Heinrich Schliemann’la bir dönüm noktasına erişmiştir.
Araştırma Tarihi Tüccar Heinrich Schliemann, İlyada’yı okuyup derinlemesine inceledikten sonra, Troia kentinin (diğer bir adı İlios) Çanakkale Boğazı’nın (antik adı Hellespontos/Dardanell) güneyinde bulunan ve 200x150m boyutlarında yapay bir tepe olan Hisarlık’ta aranması gerektiği sonucuna varmıştır. Schliemann yönetiminde yapılan büyük çaplı kazılar 1870’teki ilk sondajdan sonra 1871-73, 1878, 1879, 1882 ve 1890’da gerçekleştirilmiş; Schliemann bu çalışmalar için kişisel servetinin büyük bir bölümünü harcamıştır. Onun ölümünden sonra çalışma arkadaşı, mimar Wilhelm Dörpfeld, kazı projesini 1893 ve 1894’te yürütmüş, bu tarihten sonra kazı çalışmaları geçici olarak durmuştur. Bu kazıların sonuçları günümüze değin özellikle Batı Anadolu ve komşu bölgelerde yapılacak araştırmaların temelini oluşturur. 19 yüzyıl kazılarının buluntuları İstanbul, Atina ve Berlin müzelerine girmiş, Berlin’deki toplam 10 bini aşkın buluntunun kopyaları öğrenim amacıyla 37 üniversite ve müze koleksiyonuna verilmiştir. II.Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’deki parçaların en değerlileri kaybolmuş, bir bölümü de yangınlarda hasara uğramıştır. Daha sonra arkeolji literatüründe “Priamos Hazinesi” olarak adlandırılan M.Ö. 2500 yıllarına tarihlenen hazine buluntuları, savaş ganimeti olarak 2. Dünya Savaşı sonrasında Rus askerler tarafından Moskova’daki Puşkin Müzesi deposunda konulmuştur. Söz konusu eserlerin bir kısmı 1995 yılından beri sergilenmektedir. 1988’den başlayarak Troia, Tübingen Üniversitesi’den Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann başkanlığındaki bir ekip tarafından, Korfmann’ın ölümüne (2005) kadar bölge yeniden kazılmıştır. Çalışmalar yine aynı üniversiteden Prof. Dr. Ernst Pernicka tarafından devam ettirilmektedir. Troia’da ilk kez bulunan Hititçe’nin Batı Anadolu’daki bir lehçesi olan Luwice yazılı Tunç mühür, Troia ve Hitit İmparatorluğu arasındaki ilişkileri açıkça ortaya koymuş ve Troia’nın bir Anadolu kenti olduğunu kanıtlamıştır.
Destan ve Politika Politik açıdan Troia Savaşı, Batı’nın Doğu’ya, Avrupa’nın Asya’ya -ve tam tersi- karşı verdiği bir savaş olarak yorumlanır. Roma, M.Ö. 3. yüzyıldan beri Troia’yı kökeni olarak kabul eder. Şehir tanrıçası Roma ve Troialı tanrıça Venüs/Aphrodite de sikkeler üzerinde Frig miğferli, Troialı bir kadın olarak betimlenirdi. Troialıların hayatta kalmış büyük kahramanı Aeneas’ın annesi ile onun Latyom’a, İtalya’ya kaçıp orada Romalıların atası olarak yerleşmesini sağlayan Venüs/Aphrodite, Ceasar’ın da tanrıçasıdır aynı zamanda. Romalı İmparatorların Troia’ya duyduğu ilgi kesintisiz bir şekilde devam eder. Yazılı kaynaklarda anılan Troia’ya gelen önemli son kişi ise Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih’in İmrozlu (Gökçeada) tarihçisi Kritovulus şunları yazar: “Çanakkale’ye bağlı eski Troia kıtasının merkezi olan İlion şehrine geldiğinde, kalan yıkıntıları, eski eserleri ve yöreyi seyir ve temaşa eyledi; denizden ve karadan haiz olduğu önemi taktir etti, ozan Homeros’u övüp göklere çıkardığı kimseleri ve onların yaptığı saygı değer hizmetleri hatırlayıp anarak, duydularını dile getirdi ve ‘Tanrı beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu ana kadar koruyup esirgedi. Şehrin düşmanlarını yendik ve biz Asyalılara karşı birçok kez yapılan kötülüklerin öcünü aradan yıllar ve çağlar geçmesine karşın aldık dedi.”
Günümüzde Troia Troia ve çevresinin kültür tarihindeki önemi nedeniyle, hem ören yeri hem de yakın çevresi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Bu nedenle 1996 yılında Troia’yı da içine alan bölge, Troia Tarihi Milli Parkı olarak ilan edilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra ise Troia ören yeri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Binyıllardır dünyanın her yerindeki ozanlara ve sanatçılara ilham kaynağı olan Troia’nın gelecekte pek çok sanatsal esere damgasını vuracağı kesindir.
Skylife |